Umut varsa imkân da vardır. Evet bu bakış açısı; sürdürülebilirlik, ahlâki üstünlük, moral ve motivasyon için önemlidir. Umudu, enerji ve üretime dönüştürebilmek için, başka etkenler de gereklidir. Yerli yerinde, ölçülü, tutarlı, uyumlu, planlı, zamanlı ve anlamlı bir organizasyonsuz olmaz.
Anlam, mutluluk, umut, özgürlük, eşitlik, hak, adalet arayışında olan insan; en azından maddi güç/imkân/tavır/fırsat düzleminde, sınıf istismarını etkisiz hale getirmek için, asırlardır mücadele edip durmuştur. Aklı ve gayretiyle çözemediği sorunları da bazen; mitolojik, kutsal ve kurgusal kahramanlar beklentisi ile onlara havale edip, sorumluluktan kurtulmanın hazzını yaşamıştır.
Oysaki geçmiş; tüm yaşanmış deneyim ve ibretleriyle geride kalmış, gelecek ise bizim irademizle şekillenmeyi beklemektedir. Anlık yaşam tepkimiz ve planlarımız; kısmen talebimizi karşılasa da geleceğin daha sürdürülebilir olması, bir şans/tesadüf veya bir masal/kutsal bir kahramanının bireysel karar ve iradesiyle olamaz.
Bilimin, eşyanın, evrenin, pozitif gerçekliğin ilkelerine aykırı olur bu durum.
Bir şeyleri beklemek ama kimi, niçin, hangi amaçla, nerede, ne hakla ve hangi Yüzle?!…
“Kel icat edebilseydi eğer, önce kendi başına sürerdi ilacı
Kendisi himmete muhtaç dede, himmet eyler ne acı”
Ağaç, söz geçirebilseydi; sapı kendi cinsinden olan baltayı ikna eder ve kesilmekten kurtulurdu.
Toplumu bir arada tutan, hukuk bilincinin oluşması, bir hukuk dili argümanı geliştirebilmek için; ortada sözlü beyan ve belgeye dayalı deliller ve açıklamalar olması gerekir. Bu bilgiler de bilgi felsefesi (epistomoloji)’nin; somut, doğru, gerçek, mantıklı, tutarlı, yerinde, ölçülebilir, denetlenebilir, gözlemlenebilir, akla uygunluk süzgecinden geçmeli ki devamında hukukun temel ilkeleriyle tartılabilsin.
Bir toplumda, adalet ve hukuk bilinci; etkin, yaygın, meşruiyet/hakkaniyet/bilimsel ve evrensellik ilkelerine göre yaygınlaşmamışsa, bireyi hayata bağlayan diğer unsurlar ya kör, ya topal kalacak veya varlığı tehlikeye girecektir.
Organize bir toplum yapısı; elbette bilinci, ruh gücü yüksek, davranış sorunlarını aşmış bireylerle kurulacaktır. Daniel Defoe’nun “Robinson Crusoe” romanı; bir insanın başına gelebilecek
en talihsiz olaylardan, nasıl kurtulduğuna güzel bir örnektir. Miguel de Cervantes’in “Don Kişot” adlı romanı; mizah yüklü bir yaşam mücadelesidir. Samuel Beckett’ın “Godot’yu Beklerken” adlı, tiyatroya uyarlanan kurgusu, anlamsız ve sonuca ulaştırmayan bekleyişlerimizi resmetmiş ve hicvetmiştir.
Her okuyuş, bir kazanımdır. Zihnimizdeki ön yargıları tek tek devre dışı bırakır. Önemli olan, ara vermeden okumak, düşünmek, yazmaktır.
Çanağıma ne doğramışsam, ancak onunla karnımı doyurabilirim. Hani derler ya; “benim için ne düşünüyorsan, Allah sana iki katını versin” Dua mı kabul edersiniz, beddua mı, algısı size kalmış.
Azim ve kararlılıkla, çukurdan çıkma vaktidir. Sen yok isen bir eksiğiz. Fakat harmanda izi olmayanın, sofrada da gözü olmaması, büyük bir erdemdir. En azından haddini, hakkını ve duracağı yeri biliyor.
Bu kadar anlatımdan sonra, neyi beklemeye hakkımız olduğuna karar verebildik mi?…
Samsun, 20.01.2023
Ali Rıza Malkoç
arm.web.tr
Konuyu tamamlayıcı video önerileri:
1/ https://youtu.be/E5knojwiTY
BİR YORUM YAZINIZ